Dil, Zihin ve Toplum
Toplumları bir arada tutan bazı birleştirici unsurlar vardır. Bu unsurların en başında ise dil gelir. Onula derdimizi anlatır, acımızı paylaşır, şiirlerle ve yazınlarla dilimizi bir sonraki nesle miras bırakırız. O olmadan bizi bir arada tutan bağlar zayıflar, benliğimiz ise kaybolmaya başlar.
Dil toplumları birleştirici bir güç olmanın yanında, aynı zamanda zihnin yapısını belirleyen bir unsurdur. Sahip olduğumuz sözcükler düşünme sınırımızı belirler. Wittgenstein “Dünya, dil ve düşünce; ortak bir bileşenler biçimini ve bu bileşenlerin olası düzenlemelerini paylaşıyor olmalı” diyerek dilin düşünce üzerinde ne kadar önemli olduğunu ifade etmiştir. Dil düşünce sınırlarımızı belirlediğine göre, bu durumda bir milletin düşün alandaki ilerlemeleri ancak ve ancak dile bağladır. Hal böyle iken dilimiz korumak önemli görevimiz olmaktadır.
Dil hem düşünce dünyamız, hem de milli bilinç için bu kadar önemli bir unsursa, bizi nasıl bir gelecek beklemektedir. Bu konuda umutlu olmak pek mümkün değil. Maalesef hem dil becerilerimizdeki zayıflık hem de yabancı sözcüklerin dilimizi hızla istila etmesi bize parlak bir gelecek vaat etmiyor. Bunlar da yetmezmiş gibi bir de dijital çağın getirdiği dil yozlaşması ile karşı karşıyayız. Artık gençler kendilerini sessiz harflerin oluşturduğu harfler kalabalığı arasına iliştirilmiş duygu temsilleri ile ifade etmeye çalışıyor. Bu durum kaçınılmaz olarak çatışmaları içerisinde barındırıyor. Bu çatışmayı ortadan kaldırabilecek yegâne şey olan dil ise artık sorunun bir parçası haline geliyor.
Bütün bu sorunlar, günümüzde milli bir mesele olmaktan daha ziyade evrensel bir sorun haline geliyor. Dil bu kadar hasar aldığında iletişim için yerine koyabileceğimiz ne kalıyor? En azından bugün için tek yapabileceğimiz şey, dili mümkün mertebe korumaya çalışmak. Çünkü henüz elimizde ondan daha güçlü bir seçenek yok.
Zamazingookul