Uzun uzun ağaçların, şırıl şırıl akan derelerin, bin bir çeşitte çiçekli olan ovaların, petek petek lezzet ören arıların bulunduğu çok güzel bir yer vardı. Burada kuşlardan tutunda yırtıcı hayvanlara kadar pek çok canlı yaşamaktaydı. Bunun için olsa gerek, avcılar özellikle bu güzel yerde avlanmayı tercih ederlerdi. İşte bu diyarlarda bir de çaylak kuşu yaşamaktaydı. Çaylak kuşu kendisine her günkü gibi yüksek bir ağaç seçmiş ağacın tepesine konmuş etrafını izlemekteydi. Keyfi yerinde şarkılar mırıldanırken kendisine doğru yaklaşmakta olan bir adam fark etti. Adam telaşla ağaca doğru ilerlediği için çaylak daha yüksekçe bir dala kondu.
Bir süre sonra yaklaşan adamın bir avcı olduğunu anladı. Adam ağacın altına bir tuzak hazırladı ve üzerine kuş yemi serpti. Ardından bir kenara çekilip saklandı. Çok geçmeden on güvercin geldi. Fakat bu güvercinler diğerlerinden biraz farklıydı. On güvercinin onu da birbirinden ayrılmaz ve hep birlikte grup halinde yaşarlardı. İçlerinden birinin adı Matuka’ydı. Matuka grubun en akıllısıydı. Bu yüzden diğerleri her zaman onun sözünü dinlemeye gayret ederdi. Gel gelelim güvercinlerin karnı öyle acıkmıştı ki Matuka’nın uyarısını duymuyorlardı. Yanı başlarındaki yemlere yöneldiler.
Matuka onlara: “Körü körüne bu yemlere saldırmayalım. Acaba bu tanecikler tuzak için serpilmiş olabilir mi?” diye seslendi. Ama diğerleri onu duymamışlar, belki de dinlememişlerdi. Gözleri yemden başka hiçbir şey görmeyen güvercinlerden her biri yemleri yemiş ve tuzağa yakalanmıştı. Ne yazık ki Matuka da tuzaklardan kendini kurtaramamıştı.
Bu duruma çok üzülen Matuka arkadaşlarına şöyle dedi: “Ben size acele etmeyelim demedim mi? İşte maalesef korktuğumuz şey başımıza geldi.” Bu sözlerin ardından o da arkadaşları gibi pişmanlık ateşiyle yandı, hayıflandı durdu. Üzüntünün bu duruma bir faydası olmayacaktı elbette. Güvercinler üzüle dursun avcı daha önce bu kadar avı bir arada yakaladığını hiç hatırlamıyordu. Bu yüzden oldukça mutluydu. Büyük bir sevinçle saklandığı yerden çıktı. Kuşlara doğru hızla yürümeye koyuldu. Kuşlar avcının yaklaşmakta olduğunu fark ettiler. Sağa sola kaçmaya çalıştılar fakat çırpınmaları nafileydi. Kaçma çabalarının hiçbir faydası olmadı. Bir türlü tuzaktan kendilerini kurtaramıyorlardı. Öte yandan Matuka “Çıkmadık candan umut kesilmez” düşüncesiyle aklını kullanmak istiyordu. Sonunda aklına bir fikir gelmişti. Matuka onlara döndü ve: “Arkadaşlar bu defa olsun sözümü dinleyin. Eğer beni dinlerseniz bu avcının elinden kurtulabileceğimizi umuyorum. “ Diğer kuşlar bu kez Matuka ne derse yapmaya hazır olduklarını ifade ettiler. Matuka onlara fikrini anlattı: “Hep birlikte kanat çırpın, kanatlarımız bir olduğunda hepimizin gücü birleşir. Belki böylece tuzağı yerinden kaldırabilir ve uçabiliriz. “Arkadaşları bu fikri çok yerinde buldu.
Avcı: “Nasıl olsa hepsi tuzağıma düştü bir yere kıpırdayamazlar .“ diye düşündüğünden tuzağa doğru yaklaşınca yavaş yavaş yürümeye ve gülmeye başladı. Bu anın keyfini çıkarmalıydı. Ne var ki kuşlar hep birlikte üç kez öttükten sonra aynı anda kanat çırpmaya başlamış ve ayaklarındaki tuzakla birlikte havalanmayı başarmışlardı. Birlikteliğin gücü onca ağırlığı kaldırmaya yetmişti.
Avcı pes etmedi: “Kuşlar ayağındaki tuzakla fazla uzağa gidemezler. “ diye düşünüyorlardı. Derhal koşmaya başladı. Matuka arkadaşlarını teşvik etmeye devam etti. Gayretlerini artırdılar. Ağacın üzerinde bulunan çaylak kuşu güvercinlerin birlik halinde tuzağı uçurduğunu görünce onlara hayran kaldı.
Kendi kendine : “ Bu ne güzel kurtuluş şekli” diye mırıldandı. Güvercinlerin sonunun ne olacağını merak ediyordu. Güvercinler çok yol almış olsalar da avcı peşlerindeydi. Matuka ilerde ormanlık bir alan olduğunu fark etti ve hemen yönlerini oraya doğru çevirmelerini söyledi. Böylelikle avcının görüş alanından kurtulmuş olacaklardı. Avcı ormanda onları bulamazdı.
Çaylak kuşu güvercinlerin kurtulmasına sevinmişti ama bu kez de ayaklarındaki tuzaklardan nasıl kurtulacaklar acaba diye merak etmeye başladı.
NESLİHAN BEYHAN